24 Ekim 2012 Çarşamba

Not Artırımı


  Geçtiğimiz hafta Fitch Ratings’in kıdemli direktörü Paul Rawkin’in Türkiye’nin notunun arttırılabileceğine dair açıklamaları piyasaları belli bir beklenti içine sokmuştu. Bu beklentinin sonucunda İMKB günlük seyrini 71000’in üzerinde gerçekleştirmekte. Tarihi zirve olan 71.776’nın çok yakınındayız. Piyasalar olası bir not artışını da fiyatlandırmış gibi gözüküyor. Aksi yönde bir gelişmenin ilerleyen günlerde borsayı olumsuz etkileyeceğini tahmin etmek zor değil fakat Fitch’in not arttırımına gitmese bile Türkiye’nin notunun en azından görünümünün değiştirilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Burada önemli olan noktanın fiyatlandırmanın not artışına mı yoksa görünüm düzenlemesine mi yöneldiği. Fitch direktörü Rawkin bakılacak noktanın “Türkiye’nin yumuşak inişi başarıp başaramadığı” açıklamasına göre gelen sinyaller olumlu. Cari açık gerilemekte, büyüme potansiyeline doğru yaklaşmakta; sorunlu görünen tek nokta ise enflasyon. Bütçe açıklarının kapatılması için tüketiciye yüklenen ek vergiler enflasyonun beklentileri aşmasına sebep olacak gibi. Tüm bu gelişmeler ışığında cari açığın da gerilemesine rağmen halen oldukça yüksek olmasıyla birlikte not arttırımı pek olası gözükmüyor. Fitch’in 8 Kasım’da İstanbul’da toplanacak olması ise başka olumlu bir mesaj. Kişisel kanaatim not görünümünün düzeltilmesi yönünde.

   Peki not arttırımının manası nedir? Notu yatırım yapılabilir seviyeye gelen bir ülkede olması beklenen olaylar nelerdir? Milliyet Gazetesi geçtiğimiz günlerde bu konuda bir araştırma yayınlamış. Bu araştırmayı yayınlarken de baz ülke olarak uluslararası piyasalarda risk düzeyi Türkiye ile benzer gözüken Brezilya’yı seçmiş. Bu araştırmaya göre 2008 yılında notu S&P ve Fitch tarafından yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilen Brezilya’nın yabancı yatırımları oldukça belirgin bir artış göstermiş. 2008 yılında portföy yatırımlarının dengesi “0” olan Brezilya’da bu miktar 2009 yılında 45 milyar dolara, 2010 yılında 65 milyar dolara yükselmiş. Aynı şekilde yabancı direkt yatırımlar ve diğer yatırımlar kalemlerinde de ciddi bir artış gözlenmekte. Tabii bu olumlu gelişmelerin yanında yan etki olarak gözlemleyebileceğimiz olumsuz gelişmeler de var. Piyasaya yabancı sermayenin giriş yapmasıyla beraber yerli para biriminin değerlenmesi ve ihracatta azalma beklenebilir. Avrupa'nın kriz içerisinde olması ve yakın zamanda da bu krizden çıkacağına pek ihtimal verilmediği düşünüldüğünde (AB liderleri geçtiğimiz günlerde 22. kez toplantı fakat yine somut bir adım atılamadı) ihracat rakamları kötü noktalara gidebilir bu da hali hazırda cari açık problemi bulunan Türkiye ekonomisini daha da zor bir duruma sokabilir. Hatta şöyle bir çıkarım da bulunabiliriz; olası bir not arttırımından sonra cari açık sorununa kalıcı bir çözüm getirememiş ve cari açık miktarı artan bir Türkiye’nin notunun düşürülmesi gündeme gelebilir. Piyasalarda oluşacak panik havası ve belirsizliğin etkisi olumlu havanın yarattığı etkiden daha güçlü olacaktır.

   Tüm bu gelişmelerin yanı sıra Merkez Bankası Para Politikası kurulu faiz kararını da açıkladı bu hafta. Karar, uygulanan faiz koridorunun üst sınırının yarım puan indirilmesi yönündeyken, gösterge faiz %5.75’de bırakıldı. “Gaz-fren polemiğinin” halen sürdüğü bu günlerde hükümet kanadı özellikle Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, MB’nın bu kararına tepki gösterdi. Merkez Bankası’nın frene basmayı daha ne kadar sürdürebileceği merak konusu. Bu konu özellikle Merkez Bankası’nın kredibilitesini ölçmek açısından da bizlere fikir vermekte.