Geçtiğimiz hafta
Fitch Ratings’in kıdemli direktörü Paul Rawkin’in Türkiye’nin notunun
arttırılabileceğine dair açıklamaları piyasaları belli bir beklenti içine
sokmuştu. Bu beklentinin sonucunda İMKB günlük seyrini 71000’in üzerinde
gerçekleştirmekte. Tarihi zirve olan 71.776’nın çok yakınındayız. Piyasalar
olası bir not artışını da fiyatlandırmış gibi gözüküyor. Aksi yönde bir
gelişmenin ilerleyen günlerde borsayı olumsuz etkileyeceğini tahmin etmek zor
değil fakat Fitch’in not arttırımına gitmese bile Türkiye’nin notunun en
azından görünümünün değiştirilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Burada önemli
olan noktanın fiyatlandırmanın not artışına mı yoksa görünüm düzenlemesine mi
yöneldiği. Fitch direktörü Rawkin bakılacak noktanın “Türkiye’nin yumuşak inişi
başarıp başaramadığı” açıklamasına göre gelen sinyaller olumlu. Cari açık
gerilemekte, büyüme potansiyeline doğru yaklaşmakta; sorunlu görünen tek nokta
ise enflasyon. Bütçe açıklarının kapatılması için tüketiciye yüklenen ek
vergiler enflasyonun beklentileri aşmasına sebep olacak gibi. Tüm bu gelişmeler
ışığında cari açığın da gerilemesine rağmen halen oldukça yüksek olmasıyla
birlikte not arttırımı pek olası gözükmüyor. Fitch’in 8 Kasım’da İstanbul’da
toplanacak olması ise başka olumlu bir mesaj. Kişisel kanaatim not görünümünün
düzeltilmesi yönünde.
Peki not arttırımının
manası nedir? Notu yatırım yapılabilir seviyeye gelen bir ülkede olması
beklenen olaylar nelerdir? Milliyet Gazetesi geçtiğimiz günlerde bu konuda bir
araştırma yayınlamış. Bu araştırmayı yayınlarken de baz ülke olarak
uluslararası piyasalarda risk düzeyi Türkiye ile benzer gözüken Brezilya’yı
seçmiş. Bu araştırmaya göre 2008 yılında notu S&P ve Fitch tarafından
yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilen Brezilya’nın yabancı yatırımları
oldukça belirgin bir artış göstermiş. 2008 yılında portföy yatırımlarının
dengesi “0” olan Brezilya’da bu miktar 2009 yılında 45 milyar dolara, 2010
yılında 65 milyar dolara yükselmiş. Aynı şekilde yabancı direkt yatırımlar ve
diğer yatırımlar kalemlerinde de ciddi bir artış gözlenmekte. Tabii bu olumlu
gelişmelerin yanında yan etki olarak gözlemleyebileceğimiz olumsuz gelişmeler
de var. Piyasaya yabancı sermayenin giriş yapmasıyla beraber yerli para
biriminin değerlenmesi ve ihracatta azalma beklenebilir. Avrupa'nın kriz
içerisinde olması ve yakın zamanda da bu krizden çıkacağına pek ihtimal
verilmediği düşünüldüğünde (AB liderleri geçtiğimiz günlerde 22. kez toplantı
fakat yine somut bir adım atılamadı) ihracat rakamları kötü noktalara gidebilir
bu da hali hazırda cari açık problemi bulunan Türkiye ekonomisini daha da zor
bir duruma sokabilir. Hatta şöyle bir çıkarım da bulunabiliriz; olası bir not
arttırımından sonra cari açık sorununa kalıcı bir çözüm getirememiş ve cari
açık miktarı artan bir Türkiye’nin notunun düşürülmesi gündeme gelebilir.
Piyasalarda oluşacak panik havası ve belirsizliğin etkisi olumlu havanın
yarattığı etkiden daha güçlü olacaktır.
Tüm bu gelişmelerin
yanı sıra Merkez Bankası Para Politikası kurulu faiz kararını da açıkladı bu
hafta. Karar, uygulanan faiz koridorunun üst sınırının yarım puan indirilmesi
yönündeyken, gösterge faiz %5.75’de bırakıldı. “Gaz-fren polemiğinin” halen
sürdüğü bu günlerde hükümet kanadı özellikle Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan,
MB’nın bu kararına tepki gösterdi. Merkez Bankası’nın frene basmayı daha ne
kadar sürdürebileceği merak konusu. Bu konu özellikle Merkez Bankası’nın
kredibilitesini ölçmek açısından da bizlere fikir vermekte.