31 Temmuz 2011 Pazar

El Stajo Finito..

-Önceki yazımda olan işlere devam ettim
-Basur olduğundan yere oturan ve tüm banka personeli tarafından hastalığı bilinmediğinden dolayı tek tek sandalyeye oturtulmaya çalışan, utançtan yerin dibine giren müşteri gördüm
-Hayatımda ilk defa PTT'ye gittim APS gönderdim. (İlk söylediklerinde sanki dünyanın en önemli görevine çıkıyormuş gibi hissediyorsunuz vay be APS falan meğer Acele Posta Servisi'ymiş.)
-7/24 işinden şikayet eden personelle çalıştım ve bir insanın hayattaki en büyük beklentisinin haftasonu tatili olabileceğini öğrendim. Arada "aman be yetti bu kadar memnun değilseniz hayatınızdan çalışmayın kardeşim dışarıda milyonlarca insan var işsiz" diyesim geldi sustum.
-Senet protestosu yaptım. Daha önce hayatımda bir kere muvafakatname almaya gitmiştim notere.Senet protestosu ciks bir iş Merkez Bankası'na şikayet ediyorsunuz onlar da fişliyorlar adamları. Noter de garip ortam vesselam 8 milyar 139 TL de maaş alıyorlar. Noter olmak isteyen varsa bilginize.
-Cebimde 5 milyar nakit para taşıdım. Şizofrenlik başlangıcıydı. "Bak bak tipe bak kesin kapkaççı bu kaldırım değiştir Nazım!"
-Excel'de biraz daha geliştirdim kendimi. Tablo yapma olsun, kısayollar falan. Öğrenecek daha çok şey var önemli bu.
-Müslüman bir ülkede yaşadığımızı farkettim. Cuma namazı saatleri banka bomboş, işlem yok. Namaz bitimi de böyle bir yoğunluk yok!
-Defterdarlığa gidip ATM kirası yatırdım bürokrasinin çirkin yüzüyle tanıştım. Olay aynen şöyle gelişiyor. Defterdarlık girişinde kimliğini bırak içerde kullanacağın kartı al. Milli Emlak Kısmına git orada sizinle ilgilenen bölümü bul, o kişiden muhasebe kayıt fişini al, 2 kat yukarı çık muhasebe fişini sisteme kaydettir. Birinci vezneye git parayı yatır, 2.vezneye git makbuzunu al. Sonra tekrardan aşağı inip sizinle ilgilenen kişiyi bulup bilgisayara kayıt yaptırt. Ne lan bu devlet işleri.
-Kağıtla elimi kestim. Diğer kesiklere benzemez daha fazla acır.
-EFT onay işlemlerini falan öğrendim. IBAN numarasını eksik yazan alıcı bilgilerini hesap numarasıyla tutarsız olarak giren insanlara lanet okudum.
-Bankanın ekran sistemini çözdüm sayılır. Bıraksalar bir çok işlemi kendim yaparım.
-Bankanın arka tarafındaki eğitimlerde "nasıl insan kazıklanır" bu öğretiliyor. Sonuçta her zaman kasa kazanır:)
-Şikayet etme potansiyeli olan bir müşteriyseniz size iyi davranılır bunu öğrendim.
-Habr'ydı swift'iydi bir sürü bankacılık terimiyle haşır neşir oldum. Başka bir dil o. Bir dil bir insan iki dil iki insan, iyi oldu.
-Bankanın çay ocağındaki görevlinin kızının "anne ben yaz okulunu kazandım" dediğini duydum. Bayağı sinirlendim. Tamam hepimiz öğrenci olduk ama insanların cahilliğinin kullanılıp kandırılması hoşuma gitmedi pek. Söyledim. Bir aile faciasına sebep oldum bi nevi.
-İnsanı çıldırtabilecek müşteriler gördüm. Nasıl davranılması gerektiğini öğrendim. "Bana bakın ben karadenizliyim he akıllı olun!" böyle tipler var. İstedikleri şeyler de olmayacak şeyler ben bile stajyer olarak anlıyorum. Sakin kalabilmek en önemli şey.
-Elimi zımbaladım
-Müthiş insanlar tanıdım. Yeni anne-babalar abla-abiler edindim. Harika insanlardı hepsi. Unutmam.

Türkiye'nin en iyi bankasında staj tecrübesi edinmek güzeldi. (Eee ben de banka personeli sayılırım) Ayrılırken bayağı üzüldüm ama en önemlisi ileride hayat beni güzel yerlere getirirse eğer çocuklarıma anlatacak bir kahramanlık hikayesi edindim kendime: "Bakın çocuklar ben bankada işe dosya düzenleyerek başladım.."

30 Temmuz 2011 Cumartesi

TSK:0 Hükümet:1

   (Bu yazıyı bir asker torunu olarak yazıyorum. Orduevlerinde bir çok şey yaşayıp görmüş, dedesinden ve çevresindeki insanlardan bol bol dinlemiş biri olarak..)

   Askere giden gençleri döversen, askerde geçirdikleri süreyi lanetle hatırlamalarına sebep olursan, insanları askerde bütün sosyal-kültürel hayattan kopartır psikolojilerini bozarsan, cephede teröristle savaşırken "olsun varsın 10 kişi ölsün analar ne evlatlar doğurur" dersen, süslü, bakımlı eşlerin orduevlerinde sırf okumadığı için garsonluk yapan erleri "neden balık yok böyle saçma şey olur mu" diye azarlarsa, hiçbir konuda burnundan kıl aldırmazsan, Yüksek Askeri Şura'larda hükümet devirmeye kalkarsan bu milletin içinde de yavaş yavaş sana karşı bir tepki duygusu oluşmaya başlar. Oluşmasa da oluştururlar şimdi olduğu gibi aynen. Gönül isterdi ki bu işi leş kargalarına bırakmamak değişimi kendi içimizde gerçekleştirmek ama başaramadık. Satılmış kalemlerin bir canlı yayında ayağa kalkıp halay çekmedikleri kaldı. İlkokul seviyesinde bir üslupla " Daha Karpuz Kesecektik" diye manşet atarak TSK ile dalga geçti resmen Taraf gazetesi. İçime sinmeyen nokta bu işte.

   173'ü muvazzaf  77'si emekli olmak üzere 250 asker tutuklu. Bunların içinde kendilerine yöneltilen suçları işlemiş olanlar yok mudur elbette vardır, inanıyorum. Ordu içinde her zaman darbe yapmak gibi çağdışı düşüncelere sahip olan askerler oldu, oluyor. Olacaktır demiyorum çünkü o devir artık kapandı. Sanırım AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın bu ülkeye yaptığı en büyük hizmet "askeri vesayeti" ortadan kaldırmak oldu. Dünyanın hiçbir ülkesinde (işi gücü dünyanın dört bir yanına demokrasi götürmek olan ABD hariç) genelkurmay başkanlarının ismi bu kadar zikredilmez. Değil genelkurmay başkanı bu ülkede albayların bile isimleri ezberlendi 28 Şubat sürecinde. Tabi bu askeri vesayeti ortadan kaldırırken yerine kendi vesayet sistemlerini kurmasalardı daha iyi olacaktı fakat orası ayrı bir konu üzerine başka bir yazı yazılır.

   Olaya bir de öteki taraftan bakarsak. Işık Paşa da sonuna kadar haklıdır. 250 personeli tutuklu olarak cezaevindedir ve bu yargılama artık aklı selim herkesin kavrayabileceği gibi hukuk sınırlarında gelişmemektedir. "Sehven" yapılan yüklemelerle teğmenlerin içeri atıldığı içinde cephane taşıdığı(sözde) belgelenen fakat belgenin oluşturulduğu tarihte daha tersanede üretimine devam edilen gemilerin olduğu bir dava bu. Bu ve bunun gibi bir sürü hukuksuzluk var. Evet darbeciler yargılansın ama kafanıza göre o darbeci bu darbeci diye iftira atarak toplumda suni bir darbe korkusu yaratarak yapmayın şu işi. Işık Koşaner ve kuvvet komutanları da bu duruma tepki verdi işte. Badem bıyıklılar ordusunun "istifa" diye bir kavramdan haberi olmadığı için anlamazlar normaldir. İstifa onurlu bir davranıştır, bir duruştur. Bunların da bu kavramlardan haberi yoktur. Sonumuz hayrola.

 

 

14 Temmuz 2011 Perşembe

Yeter Artık! / Edi Bese !

   13 şehit haberi aldık akşamüstü. 13 askeri değil 13 aileyi kaybettik aslında. Biz yine yarın hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edeceğiz fakat oralarda bir yerlerde ömür boyu bitmeyecek acılar yaşanmaya başlandı bugün. Kan dökülmesine sebep olan hangi ideoloji hangi dünya görüşü bilemiyorum ama içimde biriktirdiğim bütün kini, bütün nefreti döküyorum üstüne. Kan dökerek özgürleşilmez, hak talep edilmez.  Dökülen kanlardan, gözyaşlarından nasıl bir dünya kurmayı düşünebilir ki insan? Bu acıların yaşanmasında kimlerin en ufak bir payı varsa Allah belasını versin, çok zor bir şeyler söylemek..
   Deniz Ülke Arıboğan twitter'da çok güzel bir şey söyledi: Öfke tutsaklıktır. Yüreğin beyni zindana tıkmasıdır. Yüreğimiz yanarken beynimizi salimen kurtarmak zorundayız. Katillerin inadına...." İçimdeki öfkeyi, kini bir kenara bırakıp işin siyasi boyutuyla ilgili ben de bir kaç bir şey söylemek istiyorum.. Seçim öncesi süreçte PKK eylemsizlik ilan etti mi? Evet. Bu eylemsizlik sürecinin devam etmesinin şartı olarak çözüm konusunda bazı adımlar atılmasını öne sürdü mü? Evet. Ne oldu da bitti. Meclis daha toplanamadı bile. Ne adım atılması bekleniyordu ki? Bir anda yine saldırılar başladı yine kanlar döküldü. Bilinçli bir şekilde uygulanan politiklarla Öcalan'ın siyasi bir aktör konumuna getirilmeye çalıştığını gözlemliyorum. Çünkü Öcalan ne diyor? "Meclis'e gidin, çözüm için çalışın" Dışarıda ne oluyor? PKK saldırılarda bulunuyor. Yani Öcalan'dan bağımsız bir hareketmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yani denmek isteniyor ki bakın Öcalan barış istiyor, barıştan yana..Böylece Öcalan halkın gözünde meşrulaştırılıyor, yapılacak olası pazarlıklarda halkın tepkisi hafife indirilmek isteniyor. Nitekim de başarıldı zaten. Başbakan çıkıp terör örgütüyle görüşen "şerefsizdir" diyip, daha sonra biz görüşmeyiz ama devletin kurumları görüşür diyebiliyor? ve bunu diyen adam sonradan Kürt sorununu inkar ediyor, %3-4 oy için " Ben olsam  Apo'yu asardım" diyor ve %50 oy alıyor. Ne kadar parlak bir tablo çizilmişti değil mi bize. Türkiye uçup gidecekti kimse tutamayacaktı bizi. Şimdi kurulan o parlak hayaller yerle bir olmuş durumda.. Korkarım ki Türkiye'yi inanılmaz gergin günler bekliyor.    ( CHP'yi yemin ettiği için ne kadar eleştirsem de şu anda oluşan politik zeminde meclis dışında kalması inanılmaz zarar verirdi partiye. Tam zamanında yemin edilmiş. )
   Evet Kürt kardeşim sen de haklısın, çok yanlışlar yapıldı hatalar oldu. Müdahale edilmekte geç kalındı ama gelinen noktada geç de olsa bazı şeyler söylenmeye başladı. Şimdi Diyarbakır'da 13 tane aslanımız şehit edilirken ben nasıl söyleyeyim o söylenmekten korkulan şeyleri. Nasıl savunayım senin haklarını? Nasıl fikir öne süreyim çözüme dair.. Bütün yollar kapalı artık. Kanın olduğu yerde fikirde meşruiyetini kaybeder. Geçmiş olsun..Edi Bese !


MEMLEKET İSTERİM

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim..Çok acı çok...

1 Temmuz 2011 Cuma

Bankada Geçen 2 Hafta..

   Stajdaki 2 haftamı geride bıraktım..Oldukça enteresan bi iki hafta olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Olaya en başından başlayalım..İnternette bizim bölümün mezunları hangi işlere girmişler acaba diye mini bi araştırma yaparken ağırlığın bankacılık sektörüne girmiş olması ilgimi çekmişti. Hafiften de bi merak tabi.. Dedim acaba staj olanakları var mıdır..Girdim Garanti'nin internet sitesine ( Garanti olmasının sebebi sırf GSBonus kullanıyor olmamdır yani komik ama başka bi açıklaması yok ), staj olanaklarına baktım. Temel Bankacılık Staj Programı diye bir ilan vardı ben de başvurdum öylesine. Özen falan da göstermedim hiç. Başvurduğum tek ilan da oydu. Yaptığım başvuruyu bile unuttuğum sırada cep telefonuma mülakat daveti geldi. Eee yıllar gelip geçiyo 3. sınıf oldum bugüne kadar hiç bir iş tecrübesi falan yok. Dedim gidelim bakalım şu mülakata..Önce acaba benden başka da başvuran biri var mıdır diye ufak bi tarama yaptım. Sonradan Gözde'nin de başvurduğunu öğrendim. Gidip kendisinden bi kaç taktik aldım (benden önce mülakata girmişti çünkü) Kendisinden öğrendiklerim olmasa şort tişört mülakata giderdim heralde :) Aslında abartılacak pek bir şey de yokmuş. Abartılan tek şey bence kıyafetlerdi erkeklerin takım elbiseleri, kızların minileri falan. Grup halinde mülakata giriyorsunuz. Önce bi kendini tanıtma, sonra da sohbet havasında geçen ama aslında tuzak olan sorular " Neden banka ya herkes kaçmaya çalışıyo çok zor iş" tarzı. Düşmemek lazım. Mülakattaki en ilginç anım bi çocuğun kendini tanıtma kısmında söylediği ilk sözün "Sertifikalarım var" olmasıydı heralde :) Nasıl hazırlanmışsa evde artık, sadece o cümleyi söylemeye odaklanmış gibiydi, dayanamadı patladı :) Sağımda Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi, solumda Boğaziçi Üniversitesi İktisat öğrencisini falan görünce tırsmadım desem yalan olur ama sonuçta kabul edildik staj programına..Sınavlarım bitti biter bitmez kendimi Garanti Bankası Rıhtım Kadıköy Şubesi'nde buldum.

   Önce bi ne yaptığımı açıklayayım. İş hacminin %60'ını getir götür işleri oluşturuyor. Getir götür deyip geçmeyin o kadar çok şey öğreniyosunuz ki şaşırtıcı bayağı bi. 1.si odasından kalkıp mutfağa suyunu almaya bile gitmeyen ben 2 kat yukarı çıkıp şube müdürüne rapor falan götürüyorum.( Benim için büyük kazanım, yakından tanıyanlar bilirler.) 2.si artık bi bankada hangi işlerle kim ilgilenir bastırılan bi kredi tebliğ mektubu hangi yönetmene götürülür, kobilerle kim ilgilenir, çek senet tahsilatları bankanın hangi kısmında yapılır, nakit yönetmeninin, iş akış yönetmeninin görevleri nelerdir falan bunların hepsini öğrendim. Hatta öyle öğrendim ki şubenin bütün posta işlerine ben bakıyorum. Öğlen silahlı adamlar geliyo arabayla bankanın önüne (kıymetli evraklar var çantalarda) teslim alıyorum onları,-gergin dakikalar tabi her an biri size saldırıcak çanytayı alıp kaçacak gibi hissediyorsunuz:)- dağıtımını yapıyorum sonra. Getir götür işi dışında dosya düzenleme, arşivcilik gibi tecrübeler de edindim. Bankanın bi arşivi var ki evlere şenlik.Pislik götürüyo. Farelerle falan beraber dosya arıyoruz. Bürokrasi de aşmış durumda fare gördüğümüz zaman rapor ediyoruz sisteme kaydediliyor. Onun dışında elle tutulur olarak Bankacılık Hizmet Sözleşmelerinin düzenlemesini yapıyorum. Onları sisteme taratmayı öğrettiler daha ilk günde. Biraz detaylı bi iş ama 4-5 kere üstüste yapınca onu da çözdüm evelallah. Banka bugünlerde Saint Joseph'in kredili kayıt işlemleriyle falan uğraştığı için de inanılmaz bi yoğunluk var. 300 tane ödeme planı hazırlayıp kaşeledim. Yine bi ilk yani. Hayatımda ilk defa kaşe vurdum. Hatta ilk defa olduğundan dolayı öyle bi vurmuşum ki kaşeyi kırdım. Gidip Japon yapıştırıcısı alıp kaşeyi tamir etmem görülmeye değerdi. Annem görse gözyaşlarına boğulurdu. Yoksa yönetmenime önerdiğim ilk şey yeni kaşe alalımdı :) Telefonlara falan da bakıyorum arada. "Garanti buyrun efendim nasıl yardımcı olabilirim? " Sonra noter ziyaretleri falan. Arta kalan vakitlerde ise oturuyorum iş-akış yönetmeninin yanına onu izliyorum. Garanti bankasının ekran sistemini çözmeye çalışıyorum biraz. Öyle oturup boş boş da izlemiyorum. Zaten yönetmenim melek gibi bi adam inanılmaz seviliyo şubede, ne takılsa kafama soruyorum. EFT nedir, havale nedir, virman nedir, senet protestosu nedir, elma hesabı nedir vs vs bi sürü yeni terimi de öğrenmiş oldum. Öyle gidip boş boş oturursanız size saygı da göstermezler, ofis-boy olarak görürler, çay bile isterler valla. Çay dedim de günde 8 bardak çay içiyoruz. Bu bankacılar enteresan insanlar..Ama neyse ki ben o saygıyı kazandığımı düşünüyorum. Bölümdaşlarım müsterih olsunlar bizim okulun ve bölümün ismi bayağı sağlam. Şube müdürü  "ooo 4-5 seneye yeni müdür geliyo heralde" obi yönetmeni "Nazım'a iyi davranalım daha sonra müfettiş olarak falan gelir şimdi bankaya" mht: sizi direk mt yaparlar (management trainee oluyo bu.d) tarzı tepkiler geldi. Hatta baktım biraz fazla saygı duyuyolar dosya getirilmesi lazım ezilip büzülüyolar rahatça isteyemiyolar dedim ben getir götür işlerinizi de yaparım gocunmam. Banka rahat bi nefes aldı valla :)

   Biraz da bankacılıktan bahsediyim. Bankanın gişe kısmı dışında üst katlarında bambaşka bi dünya var. Yoğunluktan tuvalete gidemeyen çalışanlar, her akşam 10 civarı biten mesailer, dedikodular, entrikalar..Bi kere bankada odadan her çıkanın arkasından olumlu-olumsuz söz söylemek gelenek haline gelmiş. O kibarca konuşan şık giyimli bayanlar her çıkan müşterinin arkasından gerizekalı-salak bu karı şeklinde falan konuşuyolar :) Kendi mesai arkadaşlarına da sık sık off hiç iş yapmıyo şeklinde tepkiler.. Işıltılı bi dünyası var tabi bankanın..Güzel bayanlar, şık erkekler falan..Topuklu ayakkabı sesi full time. 15 kadın 1 erkeğin çalıştığı ve bayanların hepsinin istisnasız hoş insanlar olduğu bi yerde çalışmak da artı keyif tabi. Ama çok zor iş bankacılık öyle müşterilerle karşılaşıyosunuz ki bazen peygamber sabrı var bu insanlarda diyorsunuz.Sık sık gözlemliyorum not ediyorum.. Eğleniyorum, şimdilik bi sorun yok banka çalışanları çok sıcakkanlı bana karşı, hele ki müdürüm çok iyi bi adam. Bakalım 4 haftamız daha var neler olacak..Enteresan bişeyler olursa paylaşırım yine..Bu yazıyı da 5-6 sene sonra dönüp bi müdür veya müfettiş oalrak okumak keyifli olacak gibi..Nazım hazır hedef 2023.